13 Mart 2010 Cumartesi

ŞİMDİYE KADAR HİÇ KİMSE BİR GÜLÜN ASLINI GÖRMEDİ, HEP KOPYASINI SEYRETTİ

Biz etrafımıza baktığımızda herşeyi beynimizin içinde görürüz. Gözlerimiz ve göz sinirlerimiz, aynı televizyona görüntüyü taşıyan kablolar gibi, bir nesneye ait sinyalleri beynimize taşırlar. Bu sinyaller ise, beynimizde, bir televizyon ekranında olduğu gibi, renkli, üç boyutlu, aydınlık bir görüntüye dönüşürler. Ve biz, hiçbir zaman nesnelerin aslını göremeyiz. Örneğin gördüğümüz, kıpkırmızı bir gülün beynimizde oluşan kopyasıdır. Gülün aslının rengi nasıl hiçbir zaman bilemeyiz. Veya "yanımızdaki arkadaşımız da gülü bizim gördüğümüz renkte mi görüyor?", "onun kırmızı dediği bizim kırmızı dediğimiz renkle aynı mıdır?", hiçbir zaman bunu test edemeyiz. Çünkü aynı bahçedeki, aynı güle bakan 100 insanın her birinin beyninde ayrı ayrı 100 gül görüntüsü oluşur. Ve hiçbiri, hiçbir zaman gülün aslını görmez, beyninde oluşan kopyasını görür.
Bu açık gerçeğe rağmen insanlar hep nesnelerin gerçeklerine dokunduklarını, asıllarını kokladıklarını zannederler. İnsanların gördükleri kopyaları hayatları boyunca maddenin aslı sanmaları ise Allah'ın yarattığı ayrı bir mucizedir. Bu önemli gerçeğin farkına vararak Allah'ın yarattığı mucizeleri görmeye başlamak hayata bakış açınızı değiştirecektir.


DÜNYA TARİHİNDEKİ HER OLAY ŞU ANDA GERÇEKLEŞMEKTEDİR!

Allah katında her olay tek bir anda meydana gelir. Allah için geçmiş, şu an ve gelecek sadece tek bir anda olmuş ve bitmiştir. Geçmiş ve gelecek, Allah'ın insanlar için yarattığı kavramlardır.

Bunu anlamak için şöyle bir örnek verelim:Bir şehrin kuşbakışı resmini düşünün. Bu resimde işaretlenen adamın, şehrin diğer ucuna gidebilmesi için bir mesafe katetmesi ve belli bir zaman geçmesi gerekmektedir.
Hz. Musa'nın Kızıldeniz'i geçişinin resmedildiği günümüzdeki bu an ile, olayların yaşandığı an Allah katında birdir.

Ancak o sırada bu resme kuşbakışı bakan bir insan, şehrin tüm uçlarına aynı anda hakimdir. Aynı bu örnekte olduğu gibi bizim açımızdan belli olayların gerçekleşmesi için zamana ihtiyaç varken, tüm mekanları ve zamanı yaratan Allah'ın olayların başını ve sonunu görebilmek için zamana ihtiyacı yoktur.

Allah katında her olay olup bitmiştir. Örneğin, Allah katında, Hz. Musa şu anda Kızıldeniz'i geçmektedir, Hz. Muhammed şu anda arkadaşıyla birlikte mağaraya sığınmaktadır, Hz. Nuh şu anda gemisini inşa etmekte, şu anda gemisiyle birlikte yola koyulmaktadır, Hz. İbrahim şu anda ateşe atılmakta, Hz. İsa şu anda göğe yükseltilmektedir, Hz. Meryem ise şu anda Cebrail ile konuşmaktadır...

Allah katındaki zamansızlık içinde her kare, her an aynı anda vardır ve sonsuza kadar var olacaktır. Allah'ın yarattığı hiçbir görüntü, hiçbir olay, hiçbir varlık yok olmaz. Bu, bir video kasetteki görüntülerin, izlenerek geçilse bile var olmaya devam etmesi gibidir. Ancak insanın bu görüntüleri geri veya ileri alma imkanı yoktur. Yalnızca Allah, tüm bu kareleri tek bir anda görür ve bilir. Sakın Allah'ın yaratışındaki muhteşem sırları ve mucizeleri düşünerek, gerçeklerle yüzleşmekten kaçmayın.



GEMİ İLE YOLCULUK YAPTIĞINI ZANNEDEN İNSAN, BEYNİNDEKİ YOLCULUĞU SEYREDER

Gemi ile kıtalar arası yolculuk yaptığını, kilometrelerce mesafe katettiğini zanneden biri aslında bir adım bile yol katetmemiştir. Çünkü bir gemide yolculuk yaptığını zannederken, gerçekte beyninin içinde gerçekleşen yolculuğu izlemiştir. Gördüğü manzaralar, farklı ülkelerin kıyıları, limanlar, geminin denizi yararak yol alışı, yunuslar, gökyüzündeki bulutların sürüklenişi hep beyninin içinde oluşan görüntülerdir.

Gemi bir limandan ayrılırken, limanın giderek küçülen ve en sonunda yok olan görüntüsü, geminin hareket ederek yol aldığı hissini verir. Oysa, o anda insan, beyninde giderek küçülen liman görüntüsünü seyretmektedir. Gemi de, liman da, gökyüzü de insanın beynindeki küçücük görme merkezinde oluşan görüntülerdir. Görüntülerin boyutlarının değişmesi ile insan uzaklık ve yakınlık hislerini algılar, görüntüsünde derinlik olduğu hissine kapılır. Aslında uzakta olan hiçbir şey yoktur; herşey tek bir satıhta, tek bir noktanın üzerindedir.
Dünya hayatına hırsla bağlananlar bu önemli gerçeği anlamazlıktan gelmekte, insanların anlamalarını da engellemeye çalışmaktadırlar. Çünkü, gördüğü herşeyin beyninde oluşan bir kopya olduğunu kabul eden bir insan, yaptığı seyahatlerle diğer insanlara sükse yapamayacak, gördüğü yerlerle övünemeyecektir.

De ki: "Sizin şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mı?" De ki: "Hakka ulaştıracak Allah'tır. Öyleyse, hakkaulaştıran mı uyulmaya daha hak sahibidir, yoksa doğru yola ulaştırılmadıkça kendisi hidayete ulaşmayan mı?Neoluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?" (Yunus Suresi, 35)


ÇOK BÜYÜK BİR GERÇEĞİ GÖRMEZLİKTEN GELMEYİN


Elinizde tuttuğunuz kağıdın inceliğini, taşıdığınız poşetin ağırlığını ya da sabunun kayganlığını hisseden gerçekte eliniz değildir. Eliniz ile dokunduğu cisimler arasındaki bazı etkileşimler hücreler tarafından sinir akımına dönüştürülür. Elinizdeki sinirlerin beyninize naklettiği bu akımlar, beyinde dokunma hissine dönüşür. Dolayısıyla bir arkadaşınızla tokalaştığınızda, bu el sıkışma hissi beyninize gelen sinyallerin yorumudur.
Pek çok kimse -bu bilgiye sahip olsa da- maddenin aslına dokunduğunu zanneder. Halbuki bu, hiçbir zaman mümkün değildir. İnsan bir arkadaşıyla tokalaştığını beyninde hisseder. Arkadaşının elinin aslına hiçbir zaman dokunamaz. Dokunduğu ve hissettiği onun elinin beynindeki bir kopyasıdır.

Öyleyse madem dokunduğumuz veya gördüğümüz cismin aslına ulaşamıyoruz, bu kopyanın orijinali ile aynı olup olmadığından nasıl emin olabiliriz? Buna hiçbir zaman emin olamayız, çünkü hayatımız boyunca kafatasımızın içinde yaşarız. Gördüklerimiz, dokunduklarımız, duyduklarımız, tattıklarımız hep beynimizdedir. Ancak bu kopyalar Allah'ın yarattığı bir harika olarak, orijinalinin o kadar aynısıdır ki, insanların çoğu bu gerçeği fark edemezler. Hatta, bu gördüklerinin bir hayal olduğunu bu kişilere anlatmak, gerçeklerini göremedikleri konusunda onları ikna etmek için uzun açıklamalar yapmak gerekmektedir.

BEYNİMİZİN DIŞINDAKİ DÜNYADA HİÇ SES YOKTUR

Çoğu insan, dış dünyada birtakım sesler olduğunu ve bizim de bu sesleri kulağımızla duyduğumuzu düşünür.
Örneğin müzik setini sonuna kadar açan bir insan, müzik setinden çok yüksek bir ses çıktığını ve bu sesi işittiğini sanır.

Oysa gerçekte dışarıda, yani insanın beyninin dışında hiç ses yoktur. Dünya tümüyle sessizdir.
Beynimizin dışındaki dünyada sadece titreşimler vardır.
Bu titreşimler ise yalnızca kulaklarımız ve beynimiz tarafından sese dönüştürülür. Yani, işitecek bir kulak ve beyin olmadığı sürece, ses de yoktur.
Üstelik kafatasının içi de tamamen sessizdir. Dışarıda bir sesin var olduğunu kabul etsek bile bu ses beyne ulaşamaz.
Beyne ulaşan, sesin elektriksel bir kopyasıdır.
Fakat insan, bu derin sessizliğin içinde, duyma merkezine ulaşan elektrik mesajlarını güçlü kolonlardan çıkan yüksek sesli bir şarkı olarak dinler.
Peki sessiz beynin içinde, bir kulağa, kulak hücrelerine, kulak kepçesine ihtiyaç olmadan, şarkıları dinleyen, dinlediklerinden zevk alan kimdir?
Bu, İNSANIN RUHUDUR.
Öyle ise, dinleyen bir insan ruhu olmadığı sürece, ne müzik setinin, ne çalışan bir motorun, ne de çalan bir zilin sesi yoktur. Allah'ın yaratışındaki bu olağanüstü mucize üzerinde mutlaka düşünün.

BEYNİNİZDEKİ DERİN SESSİZLİKTE, BİR KONFERANSI DİNLEYEN RUHUNUZDUR
Büyük bir salonda can kulağıyla bir konuşmayı dinleyen kişilerin tümü konuşmacının ağzından çıkan her sesi duyduklarını zannederler. Konuşmacı da aynı eminlikte düşüncelerini anlatır ve dinleyicilerin kendisini duyduklarını zanneder. Oysa gerçek çok farklıdır ve o anda salondaki hiç kimsenin farkında olmadığı, olağanüstü bir mucize gerçekleşmektedir.
Konuşmayı yapan kişi, beynindeki dinleyicilere bir şeyler anlatmakta, aynı şekilde dinleyiciler de anlatılanları beyinlerinde dinlemektedirler. O anda salonun içinde olduklarından son derece emin olan onlarca kişi, bütün bunları aslında beyinlerinde yaşamaktadır.

Bu mucizeyi kavrayabilmek için kulak hakkında doğru bilgilere sahip olmak gerekir. Çünkü pek çok insan sesi duyanın kulakları olduğunu düşünür. Oysa kulak sadece kendine gelen uyarıları elektrik akımlarına çevirir, sonra bunları beyne iletir. Bu akımlar beyindeki işitme merkezinde ses olarak işitilir.
Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta daha vardır. Beyne ulaşan, seslerin asılları değil, onlara ait elektrik akımlarıdır; kafatasının içinde korunan beyin sese tamamen kapalıdır. Buna rağmen salondaki dinleyicilerin her birinin beyninde, bir kulağa ihtiyaç olmadan elektrik akımlarını konuşmacının sesi olarak duyan bir varlık vardır.

Bu varlık herşeyi o kadar gerçekçi yaşar ki, hiç kimse duyduğu sesin aslı ile muhatap olmadığını fark edemez. Bu varlık, Allah'ın benzersiz bir ilimle yarattığı RUH'tur. Beynin içindeki derin sessizliğe rağmen ruh, herşeyi kusursuz bir netlikte ve gerçeğinin aynısı olarak duyar.

ARABA KULLANAN KİŞİ, YOLU BEYNİNDEKİ MONİTÖRDEN
TAKİP EDER
Sağanak yağmurlu bir havada araba kullanan kişi; sıkı sıkı tuttuğu direksiyonu da, zorlukla seçebildiği yolu da, yolu görmesini sağlayan silecekleri de aynı yerde, yani beyninde görür.
Yağan yağmurdan, asfalt yoldan, arabanın camından, kısacası bu kişinin çevresindeki cisimlerden ulaşan uyarılar, beyinde yağmur, araba, yol olarak seyredilir. Beyindeki monitörde dış dünyayı seyreden bir varlık vardır. Bu varlık Allah'ın büyük bir mucize olarak yarattığı ruhtur.
Beynindeki monitörden yağış görüntüsünü seyreden kişinin hiçbir yere çarpmadan araba kullanmasının ne kadar zor olduğunu hiç düşünmüş müydünüz? Bu sorunun cevabını mutlaka düşünün.


YOKSA SİZ MADDENİN ASLINI GÖRDÜĞÜNÜZÜ MÜ SANIYORSUNUZ?
Evinizin camından baktığınızda gördüğünüz görüntü bir sene boyunca sürekli değişir. Kışın karlar içinde bir manzara, bahar ayında yağmurlu, yaz geldiğindeyse güneşli ve yemyeşil bir görüntü ile karşılaşırsınız. Peki şimdiye kadar bu görüntüleri nerede gördüğünüzü hiç düşündünüz mü? Işıl ışıl güneşin, karın veya yağmurun sadece beyninizde oluşan kopyalarını izliyor olduğunuzu aklınıza getirdiniz mi?

Dünya üzerindeki insanların büyük bir bölümü bu görüntüleri beyinlerinin içindeki karanlık bir mekanda gördüklerini ve bunların asıllarını hiçbir zaman göremeyeceklerini düşünmezler.

Oysa bu, 21. yüzyılda tüm bilim dünyasının kabul ettiği, lise biyoloji kitaplarında dahi yer alan bilimsel bir gerçektir.

Dünya yaratıldığından beri penceresini açıp da dışarıdaki manzaranın aslını gören kimse olmamıştır. Gördüğünü zanneden insan da, aslında beyninde oluşan hayal dışında birşey görmemiş, şimdiye kadar hiç kimsenin görmediği hayali bir varlığa inanmıştır. Çünkü insanların madde dedikleri şey, gerçekte gördükleri hayale taktıkları bir isimden başka birşey değildir. Herşeyin dışarıda bulunan aslını gördüklerini iddia ederken sundukları tek delil ise yine hayaldir.


DIŞARIDA MADDENİN OLDUĞUNU İDDİA EDENLERİN ELLERİNDEKİ TEK DELİL HAYALLERİDİR
Bir dağın zirvesinde oturup, çevresini saran eşsiz manzarayı seyreden bir dağcı, bu olağanüstü güzelliği beyninin içinde gördüğünden habersizdir. Oysa bu uçsuz bucaksız görüntü, dağcının beyninin içindeki birkaç mercimek tanesi büyüklüğündeki görme merkezinde oluşur.Gördüğü şey ise, manzaradan gelen ışınların, beyninde yorumlanmasından başka bir şey değildir.

Yani gerçekte o manzarayı değil, manzaranın elektrik sinyallerinden oluşmuş, birebir benzeyen kopyasını görmektedir. Bu benzerlik dolayısıyla dağcı, manzaranın dışarıdaki aslıyla karşı karşıya olduğunu düşünür. Dışarıda maddenin var olduğuna inanır. Buna inanmakta özgürdür. Ancak şunu da kesinlikle aklından çıkarmamalıdır ki, dünya yaratıldığından beri hiçbir insan maddenin aslını görememiştir ve o da hiç kimsenin görmediği birşeye "var" demektedir. Elindeki tek delili ise beyninde oluşan bir hayaldir.

HAYATINIZ BOYUNCA BEYNİNİZİN İÇİNDEKİ KİTAPLARI OKUYARAK YENİ ŞEYLER ÖĞRENDİĞİNİZİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Küçüklüğünüzden beri okuduğunuz hikaye kitaplarının, ders kitaplarının, ansiklopedilerin, romanların, kısacası tüm kitapların aslında beyninizde oluşan kopya kitaplar olduğunu ve hiçbir zaman beyninizin dışına çıkıp da bir kitabın aslını okuyamayacağınızı biliyor musunuz?

Kitabı okurken sayfanın üstüne koyduğunuz eliniz, kitabınız, oturduğunuz masa beyninizin görme merkezinde, her biri aynı yerde olacak şekilde meydana gelmektedir. Ancak kitaptan gelen elektrik uyarıları sonucunda beyinde oluşan görüntü o kadar net ve gerçekçidir ki, siz bu gerçeğin farkına varmazsınız.
Kitabın aslını gördüğünüzü zanneder, ellerinizin kitabın aslını tuttuğunu düşünürsünüz. Ancak unuttuğunuz şey, beynin küçücük görme merkezinde oluşan bu kitabı okuyup, anlayan ve birçok bilgiyi öğrenenin bir başka varlık olduğudur.

Birçok insan, göze gerek olmadan satırları takip eden bu varlığın, Allah'ın insanlara verdiği ruh olduğunun farkında değildir. Farkında olanların çoğu ise bu olağanüstü gerçekten kaçmaya çalışmaktadırlar.

Bu kesin gerçeğin ve ruhun varlığı üzerinde düşünenler, gerçeklerden kaçmayanlar her zaman kazançlı olacaklardır. Allah'ın sonsuz yaratma gücünü anlamaya başlayanlar için tüm dünya yepyeni bir anlam kazanacaktır.